2011 yapımı bu filmi daha yeni izlediğim için öncelikle kendimi ayıplayarak girmem lazım lafa. geçen hafta tatilde izledik sevdicekle beraber. izlediğim zaman da bu kadar geç kaldığım için çok hayıflandım açıkçası.
sinemanın tüketim nesnesi olmayıp, gerçek anlamda 7. sanat tanımının hakkını veren örneklerine son yıllarda rastlamanın oldukça güç olduğunu düşünüyorum. sırf film çekmiş olmak için çekilen yönetmen abuklamaları/hezeyanları ile doldu ortalık maalesef. işte bu atmosferde bu film çölde bir vaha gibi adeta.
filmden bahsetmek ise oldukça güç. "konusu nedir acaba?" diye soran olursa insan varoluşu diyebilirim. bütün şeyler gibi insanlar da doğar, büyür ve ölürler. malick bize bir ailenin öyküsü ile dünyanın varoluşu öyküsünü bir paralellik içinde ve olabilecek en şiirsel biçimiyle anlatıyor. şahsi kanaatim bunu son derece güzel bir şekilde başardığı yönünde.
filmin başka bir güzelliği de baştan aşağı metaforlarla, göndermelerle dolu olması. her sahnenin, her sözcüğün, her görüntü parçasının derin anlamları ve gerçekten oldukça derinlikli, düşündürücü göndermeleri var. buna rağmen böylesine derinlikli bir filmin imdb puanının bu kadar düşük olması beni çok şaşırttı. şiir sevmek herkesin harcı değil demek ki.
ama sırf brad pitt tarafından hayat verilen olağanüstü baba karakteri için (hayatta kaybetmiş, otoriter, bütün hayatını ve sevgisini çocuklarına adamış bir adam) veya bütün film boyunca tek kelime etmeden sadece gözleriyle oynayıp o meleksi, saf, çocuksu, kırılgan (ve belki de biraz masalsı) ama aynı zamanda cefakar anne rolünde harikalar yaratan jessica chastain için izlenebilir. izlenmeli.
kişisel sinematografime ise solaris ile birlikte "şiir gibi film" lafının hakkını veren ikinci film olarak adını altın harflerle yazdırdı.
ben iki lafı bir araya getiremediğim için filmin ne menem bir şey olduğu pek anlaşılamadı, farkındayım. o yüzden buyrunuz trailer'ına:
kısa sürdü saltanatı tek hücrenin bölündük çoğaldık. ellerimiz oldu ve gözlerimiz ve susmak bilmeyen koca ağızlarımız. büyüdük sonra çok bilinmeyenli denklemlerden az bilinmeyenlilere terfi ettik. öğrendik ki büyümek havuz problemlerini gözü kapalı çözmek demekmiş. o yüzden "neden böylesin?" diyenlere cevabım hazır: "ben matematikten hep sınıfta kaldım."
rüzgarlar minik pamuk parçaları taşır ve yağmurlar çöl kumlarını serpelerken üzerimize dururduk bir kırmızı çatının altında sen ve ben ben ve sen o çatı ki tek kalkanımızdı geçmişten gelip simsiyah gökyüzünde asılı duran ölü galaksilere karşı
küçüktü ecişti bücüştü kahverengi rüzgarlar yıkardı inatla yeniden yapardık beraber ve her seferinde kıpkırmızı ellerimizin soluğumuzun aşkımızın kırmızısı.
ileride dönüp baktığımda "aa acaba neden yazıp yazıp bırakmışım? dememek için yazıyorum bunu.
canım sıkkın, keyfim yok. burasını günlük ya da ağlama duvarına çevirmek istemiyorum. ama ne zaman iki satır yazacak olsam arabeske bağlıyorum. ruh halim düzelince/düzelirse yazarım artık.
bu da kişisel tarihime düşülmüş bir not olsun böyle.